29 Kasım 2015 Pazar

Tabii ki

bir gün muhtemelen de yakın bir gelecekte zilleri takıp oynayacağım ama öyle yalnız başıma değil.
Muhakkak ki yanımda yamacımda zillerimin değeceği birileri olacak

Hayat zorlaşınca, çıkmaz sokaklarda soluksuz kalınca 
Azalınca manadan, seyyar sevdalarda parçalanınca 
Dil yetmeyince, göz görmeyince, gönül hissetmeyince 
Kırılınca camdan kalp, dönüp yalnızlığa kilitlenince 
O zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz 
O zaman şarkı söylemeli çığlık çığlığa 
O zaman yüreğin yükü hafifler belki biraz 
O zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz 

Dert bitmeyince, bildiğin çektiğine yetmeyince 
Düşmanında kendini yakalayınca, bi daha kin gütmeyince 
Dil yetmeyince, göz görmeyince, gönül hissetmeyince 
Kırılınca camdan kalp, dönüp yalnızlığa kilitlenince 
O zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz 
O zaman şarkı söylemeli çığlık çığlığa 
O zaman yüreğin yükü hafifler belki biraz 
O zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz



Bir gün muhakkak bir yerde huzur bulacak bu ruh, umarım bu bedenin ebedi istirahatinden önce olur .



27 Kasım 2015 Cuma

DOĞRU YANLIŞ

Bir şeyin YANLIŞ olduğunu farkedebilmek büyük bir meziyettir,
Zira YANLIŞ olanı farkedebilmek için DOĞRUSUNU biliyor olmak gerekir!


Öyle bir ahkam kesme eğilimi var ki insanlarda sanki ne kadar ahkam keserlerse o kadar kabul görürler o kadar saygı duyarlamış gibi .
Bu algıyı kim nasıl yarattı bilemiyorum ama var bu 
Konuyu biliyor olmak gerekmiyor önemli olan muhakkak birşeyler söylemiş olmak için söylemek ...

25 Kasım 2015 Çarşamba

GÜMÜŞ [-3-]

Kasabanın duvarları düşündüğü gibi taştan değildi .Mira o kadar yol katedince sanki kocaman bir şatonun gölgesine sığınmış yüzlerce ev görmesi gerekiyormuş gibi hissediyordu.Oysaki burası teyzesinin kasabasının biraz daha yeşili idi .Ne daha fazlası ne de azı sadece yeşil.Mira bu kadar çok tarlayı ömründe görmemişti teyzesini köyünde su çok kıymetliydi bu kadar alanı ekmek için gerekli suya hiç sahip olamazlardı zaten .Tarlalarda çalışan işçiler bile yeşil miydi sanki hayır yorgunluktan gözleri ona oyun oynyordu ya da şapkalarından olmalı,huni şeklinde samanlardan yapılmış ve geniş kenarlı şapkalar işçiler sırf tarlalarda çalışsın diye üretilmiş gibiydi .Mira kardeşi Maysa yı da çekiştirerek teyzesine yetişti durup çalışan insanlara bakmak hiç bir yerde hoş karşılanmazdı zaten.Teyzesi kasabaya hiç girmedi çitler boyunca yürümeye devam etti ve biraz ilerledikten sonra çitlerin yanından ayrılıp tepeyi tırmanmaya başladı.Oysa ki mira o burun kıvırdığı çitlerde yolculuklarının sonlandığını düşünüp şükürler etmeye başlamıştı bile içinden .Ve de artık babasını göreceği için mutluluk dolmuştu yüreğine.Kasaba iyice küçülünce yolculuğun bitmediğine ika olmak zorunda kaldı kardeşi hayal kırıklığı yaşamamış gibiydi.Sadece yürüyordu Maysa yemek için durdukları sürece hiç bir şeye şikayet etmiyordu da keşke onun gibi olabilseydi.Sonunda kocaman bir meşe ağacının gölgesinde taş duvarları olan kulübe göründü yolculuk sonunda bitmişti iyi de bu ev de neyin nesiydi.
Mira belki de babası buraya yerleşmiştir ve de yeni evleri burasıdır diye küçük bir ümide tutunmaya çalıştıysa da babasının atının ortalıkta olmayışı hatta bir atın barınabileceği ağıl olmayışı bu ümidi çabuk koparmıştı bahçesinden.
Teyzesi kapıyı çaldığında kapıyı oldukça yaşlı olduğu yüzündeki her çizgiden yansıyan bir kadın belirdi eşikte.Kadının gözleri bir an kısıldıysa da sonra teyzesine sarıldı hiç konuşmadılar uzunca bir süre sarıldılar.Ardından kadın onları ateşin başına çağırdı ocakta kocaman kazanın içinde yahni pişiyordu .Bir kadın tek başına bu kadar yiyeceği neden pişiridi ki ?
-Aç olacağınızı düşünmüştüm
dedin kadın .
Mira hemen başını çevirdi yüksek sesle mi serzenişte bulunmuştu bunu hiç yapmazdı halbuki.
Kadına bakmaya devam etti teyzesi onu hala azarlamamıştı bu kadar patavatsız olmasına muhakkak azar yemiş olması gerekirdi.Bir şeyler doğru değildi.Kadın gözlerinin içine bakmaya devam ederken ;
-Mira yanlış hiç birşey yok uzun zamandır seni bekliyordum dedi.
Mira Aaaaah ! diye haykırdı teyzesi ve maysa birden ona doğru döndüler.
Mira şok olmuştu kadın nasıl olur da ağzını oynatmazdı ,Teyzesine ayağını masaya çarptığı için canının yandığını söyleyip hızlıca  ocağa en uzak mindere yerleşti.
Dehşet içindeydi teyzesi onları nereye getirmişti böyle.
Kadın gözlerini ondan hiç ayırmıyordu
-Korkma Mira ,sen benim ilk kan torunumsun ve baban 18. yaş gününde seni yanıma getirerek sözünü tuttu
Miranın bir babaannesi ve bir de anneannesi vardı zaten nasıl torunu olabilirdi bu kadının.Düşünmemeye çalışmanın faydası yoktu Mira sadece düşünerek,
-Torununuz mu? diye sordu
Kadın sağ elini keten elbisesinin kollarından biraz daha çıkartıp Miraya bileğindeki mor peri dövmesini gösterdi .
-sen benim ilk kızımın ilk kızısın seni korumak için ne gerekiyorsa yapardık ve yaptık da
sadece seni özlemek en zoruydu dedi kadın ya da anneannesi ,ama anneannesi vardı küçük bir çocukken hatırlıyordu onu bir dizine yatırıp olmayacak güzellikte perilerden bahseder uykuya dalana kadar o ve maysa nın saçlarını okşardı.
Mira hiç birşey anlamıyordu
Yemekten sonra teyzesi Maysayı alıp kasabaya gideceğini söyledi burada hepsine ytecek kadar yer olmadığını Miranın zahmet vermeyeceğinden emin olduğunu söyleyip Maysanın da elinden tutup yola koyuldu.
Karaklık çökmeye başlamıştı ,bu kulübeden daha küçük taş parçaları üzerinde uyumuşlardı nasıl olurdu da buraya sığamazlardı.Mira Teyzesine seslenmek üzereydi ki Tuana yapma dedi .
Mira neden sözünü dinlediğini bilemedi ama seslenmedi teyzesine,
Kadının yüzüne bakmasına gerek yoktu dudaklarını oynatmadığından emindi tıpkı onun oynatmadığından emin olduğu gibi.
Kadın kendisiyle beraber yürümesini rica etti ,Beraberce evin arkasına doğru yürüdüler meşe ağacının arkasında kocaman beyaz mermerden bir masa ve 3 küçük beyaz taştan oluşan sandalyeler vardı birine kadın oturdu ona da sağındaki taşı işaret etti .Mira hipnotize olmuş gibi ilerliyordu sanki hayal alemi gibiydi Güneş gözden kaybolurken ya da ay gökyüzüne yükselirken hiç konuşmadılar ,Mira mermer masa üzerindeki desenleri takip ediyordu bir an sanki sonsuz yaprak desenleriydiler ama sonra kocaman dalgalar oluyorlardı .Tuana bileğini açıp ay ışığına şıkardığında mor ışıklar arasında
-ANNEEEE diye çığlık attı mira
nasıl olabilirdi annesi tuananın mor dövmesinden ve iki kanatla gökyüzüne yükseliyor olamazdı.O esnada kolunu ay ışığına çıkarıdığının farkında değildi ve mavi peri de yükseldi ışık hüzmeleri arasından .
Annesi hayır Tuananın mor perisi Annesiii
Mira ağlamaya başladı annesi ölmemişti işte birşekilde ordaydı.
Tuana elini tuttu o senin öz annen değil Mira dedi
Seni korumak için babanla uzaklara gönderdiğimizde onu da yanında yolladık ve Mor perim yanında olduğu sürece sen güvende olacaktın senin sihrin ortaya çıkmayacak mavi peri korumasız kalmayacaktı.Ama kurtlar mor periyi bulduğunda insan formunda yapabileceği çok bir şey yoktu baban zamanında yanında olamadı ve o tekrar peri olunca yerin açığa çıkmış oldu .Baban son bir ümit belki kendisini takip ederler diye yolculuğa çıktıysa da mavi perinin ortaya çıkışı seni günyüzüne çıkardı buraya dönmen gerekiyordu artık Mira dedi kadın kısık bir sesle.
Mira kadına deliymiş gibi bakıyordu ,kendi bileğindeki dövmeden yükselen perinin varlığı normalmiş herşey normalmiş gibi peki annesi değilse Mor peri öz annesi neredeydi?
Öz annesi kimdi?
Tuana elbisesinin örttüğü gümüş gibi parlayan kitabı uzattı Miraya bu senin tüm sorularının cevabı burda yazılı.
Kalkıp eve doğru yürüdü mor peri bir süre daha Miranın etrafında uçtuktan sonra o da tuananın ardından eve girdi.
Mavi peri masanın üzerine oturup Miraya bakmaya başladı
Elindeki kitapta sadece Kyria yazıyordu.
Üstelik bu kelime kendi dilinde değildi .Mavi periye neden ona anlatmadığını sordu .
Neden en azında ağladığı mezarın boş hatta öz annesine bile ait olmadığını söylemediğini sordu.
Mavi peri biraz utanarak bu yasaklanmıştı dedi.Yapabileceğim tek şey seni neşelendirmek ve korumaktı ,sana şu an bildiğinden fazlasını anlatamam ,ya da inanmadığını doğrulayamam dedi.
Mira kitabın kapağı üzerinde başparmağını hafifçe gezdirmeye başladı sadece harfleri takip edecekti kitap falan okumak istemiyordu ..

Kitap ışıldamaya başladı harfler kayboldu ve az önce tuananın oturduğu yerin solundaki taşta bir kadının silüeti belirmeye başladı...


.......ve bu gece için bizim evrenden bu kadar .....


birinci bölüm için tıklayın


ikinci bölüm için tıklayın















o An Durabilmektir Hayat

yapman gereken ile yapılması gereken arasındaki fark yapmak istediklerindir.


engin denizlerin ortasındaymışsın gibi
günlerce susuzluktan kuruyan dudaklarla baktığın güneşi
hırçın dalgalara direnirken aramak gibi

sadece bir dakika koşturmacayı durdurmak için oturduğun bankı düşün mesela
sen oturursun ,bir şeyleri beklemek için değil,herhangi bir not yazmak için değil,
biriyle konuşmak için değil sadece oturursun o an ve sakince gökyüzüne kaldırırsın başını
kocaman çınar ağacının gövdesini takip edersin yukarılara kadar
hafif bahar meltemiyle yapraklar dans ederken boşluklardan gözlerini kamaştıran güneşle inatlaşırsın
sen gözlerini kaçırmak için oturmadın ki
gülümser sana güneş her boşluktan
sanki ne hissettiğini anlıyormuş gibi
etrafında koşturanları umursamazsın
oyun oynayan çocukları
ileriki bankta aşkın ilk bakışlarını
sen sadece durmak istiyorsun o an
yalnızca bir kaç dakikalığına durabilmek
bazen hayatın içinde durabildiğin anlar yalnızca senin
yalnızca durabildiğinde nefes alabiliyormuşsun gibi





22 Kasım 2015 Pazar

Yangın Yeri

Hatırıma geldi şimdi çok güçlü bir anı şunu okuduğumda
Akşam üstü idi vardığımızda yangın yerine,Büyük alevler yoktu artık sadece korlar kalmıştı hatta gün ışığında küller yanan hiçbirşey kalmamış gibiydi.Sadece heybetli duvarlar,yıllara acılara dayanmış heybetli duvarlar vardı

Ateş yoktu sıcaklık yoktu sadece siyah taşlar,sonra usulca çöktü gece ,orada dikilip yangın yerine bakarken ,gecenin karanlığında korlar parladı hiçbirşeyin söndüğü yoktu,Tüm anılar tüm güzel şeyler tüm çocukluğum oradaydı ,o korların arasında parlıyordu ...


Bir yıkıntı her yerden yıkıntıdır,hayata başka açıdan bakamazsınız eğer gördüğünüz sadece yıkıntı ise.Ve zaman her yıkıntıyı sarıp sarmalamayı tamir edemese bile boşlukları doldurmayı bilir.Üstelik zaman öyle sessizce çalışır ki siz bunu farketmezsiniz bile ,yanan boşlukların dolduğunu ,o sizi boğan hüzün dalgasının çözüldüğünü derinlere gömüldüğünü yerini yeni umutların aldığını farketmezsiniz bile.Ve sonunda zaman işini bitirdiğinde yine korları bilirsiniz görmüşsünüzdür ama güzel şeyler koyulmuştur tüm boşluklara bir şey hariç,çocukluğunuz...



çocukluğum o rumlardan kalma taş evle yanıp kül olduğunda ben üniversitedeydim,derin yaralar hissettirmeden açılır ve kanar sürekli,zaman tamir eder mi ?
tamamen değil,
yine kanar elbet tüm yaralar fakat sizin göremeyeceğiniz kadar derine gömülmüşlerdir artık,
sonra bir gün bir cümle bir duygu sizi diplere kadar çeker yine...

Hatırlayabilmek her zaman güzeldir iyiyi de kötüyü de...

O tarihlerde karaladığım bir şeylerden...

Özlemek nedir sence?
Yokluğunu hissetmek mi?
Özlem nedir sence?
Sensizken gözlerimi her kapadığımda
     Seni görmek mi?
Yanımda olamadığında dahi
       Hep seninle olmak mı ?

Eğer özlem bu değilse,
Özlemek bu değilse;
      Ben seni hiç özlemiyorum ...
                               16/08/2002    01:09(A.M.)









15 Kasım 2015 Pazar

Habitat 66

En sevdiğim mimari tasarımlardandır kendisi;habitat 66
Yıllardır bilirim kendisini bilmeyenler google sorsun o benden iyi bilir zira hevesim yok anlatmaya
sadece bir resmini koymalıyım konunun özünü yakalamak adına.


Tasarım böyle.
Şimdi bu fotoğrafla ilgimize gelelim olay zihin kalesi,mevzu bahis olan kaleyi düzenli tutmak işlevselliğini arttırmak için çok saçma işlere el atmışlığım ve de çok mantıklı seçimler yapmışlığım vardır fakat şu an durum bu
zihnim tam olarak bu fotoğraftaki gibi.
üstelik de ben temeli tasarlarken tasarımda olmayan ekstra katlar, ekstra bölümler ,odalar ,konular,sorular ve de cevaplar hatta
hepsi kendisine birer bölüm açmış ve de baskı yaptıkça yapıyorlar temele ,
Önce temelin mi direnci kaybolur yoksa olay sadece kısmi çöküüşle mi kalır bilmiyorum ama
bir noktada çöküş olacağı kesin
tasarımımda olmayan noktaya ne kadar çıkabilirim ki?
 kim çıkabilir ki ?
bitirmem gereken rapor bana bakarken burda ne arıyorum şu an ve de ne diye habitat a hatta sıfır enerji binaları araştırıyorum bu da hayatın gizemi sanki ömrümde bir kere bile sıfır enerji tasarımlı bina yapacağım.
hah!
o tren kaçalı çok oluyor.
ben bu aptal binaları analiz etmeye gereksiz muhabbetlere girmeye ,zamanımı heba etmeye sanki Allah bana bol keseden vermiş gibi zamanımı dağıtmaya devam edeceğim.
Bazen yok daha spesifik olalım ,terminal mahallesinde o evin terasından fırtınalı gecelerde çimento fabrikasının müsaade ettiği kadarıyla karadenizin fırtınalarını izlerken ,gecenin karanlığında uzaklarda çakan şimşekleri ya da yıldırım o mesafeden anlayabilmem imkansızdı o zamanlar,
daha ne kadar zamanım kalmış olabilir ki bu dünyada?Aradan 18 yıl geçmiş ...Öngörümde pek de sağlam tahminlerde bulunamamış olduğumu anımsıyorum ...
Belki bu yazıyı rapora koyup çevre şehirciliğe yollamalıyım dosyayı şimdi onlar düşünsün notuyla :P
Şükür...





9 Kasım 2015 Pazartesi

Oyun bahçesi

Dünya kocaman bir oyun bahçesi ya hani derinlerde vardır ya bu inanış
Keşke acı gerçeği hiç görmese insan yalnızca sabitlenmiş bir oyuncak olduğunu...
Az ötedeki bankta oturamazsın,
Karşındaki ağaçtan sızan gölgeye sığınamazsın
Ve o çeşmede hiiiç durmadan akan sudan kana kana içemezsin
Sen alanın kahramanı değilsin...

posted from Bloggeroid